Yaz
Çocukken, sokaklarda koşuşturmak, oyunlar oynamak, çeşmelerden kana kana su içmek, denize kavuşmak ve bu sefer bütün oyunlarımızı suyun içine taşımak için hep bekleriz onu. Baharın peşi sıra, gelir o sıcak mevsim ve sanki onunla kaplanırız. Sonra, büyümeye başlarız. Bu sefer, bize aşklar hediye eder yaz. Kalbimiz ilk kez, o güne kadar hissetmediğimiz şekilde atmaya başlar. Heyecanlarımız, sevinçlerimiz, korkularımız sanki hep bir olmuş bizi ele geçirmişlerdir. Yaz bitip, ayrılma vakti geldiğinde, kalp çarpıntılarını sonraki yaza emanet ederiz. Geçen senelerle birlikte yazlar da gelmeye devam eder ve onu bekleme sebeplerine yenileri eklenir. Ama, o küçük kalplerin yerini büyükleri almıştır. Değişen özlemler, çoğalan acılar, yazı bize, o küçük kalplerimizle beklediğimiz dönemlerdeki kadar, pencerenin önünde sevgiliyi bekler gibi bekletmez bundan böyle. Hatta bizi Beyaz Tavşan’ın evine giren, fakat sıkışıp kalan Alice gibi hareketsiz bırakabilir yeni yazlar. O sapsarı güneş, ılık meltem, sanki ilk yazlarımızdaki gibi değildir artık. Coşkulu kahkahalar atan halimizin yerini, sanki ağır başlı bir başkası almıştır. Belki de yaklaşan sonbaharın büyüsü, yavaş yavaş bizi yazdan uzaklaştırmaktadır. O an anlarsınız ki, özlemle beklediğimiz yaz, aslında içimizdeki yazdır…
” Yaz geçti
İçeriye aldık
Masayı sandalyeyi
Karıncalar ortalardan çekildi
Kuyunun taşında arılar yok
Boş kova devrik durur şimdi ” *
*Necati Cumalı
Recent Comments