Şap diye düştüm kocaman bir maviliğin içine.
Önce inanılmaz bir his, sonra iyot ve yosun kokusu.
Biraz dibe doğru kayıyorum, sonra hop! Suyun üstüne çıkıyorum.
Derik Fein’den “Sun” çalıyor bir yerlerden.
Güneş tam olması gerektiği gibi… Parlak, yakıcı değil ama göz kamaştırıcı.
O da kendi maviliğinin üstünde pırıl pırıl yansıtıyor emsalsiz yaşam iksirini.

Deniz ne soğuk ne de sıcak; tam kıvamında.
Ilık bir esintiyle ve yüzüm gökyüzünde, denizin üzerinde süzülmeye başlıyorum.
İstanbul Boğazı’nın, tarihi yarımadasının önünden geçiyorum usulca.
Anılar yanımda; komik, duygusal, şaşkınlık yaratan ne varsa hepsi…
Dalgalarla birlikte Marmara’ya doğru kayıyorum.

Bir kış günü New York’u düşünüyorum.
Ve gözümü açtığımda Özgürlük Anıtı’nın altından Pier 17’ye yönelmişim.
Kafamda bir sürü hikâye, heyecan dolu anlarla yine dolup taşmışım bu karmaşık ama güzel şehirde — New York’ta.

“Nasıl bir gündü o Şubat?” diyorum kendi kendime…
Göz gözü görmeyen bir tipide, nefes bile almak zor; isyankar kar taneleri arasında,
7. Cadde’den 8. Cadde’ye doğru yürürken…
New York sanki bir masal kitabındaki resim gibi:
Kıpırtısız, pırıltılı, büyülü…
İçine kadar işleyen soğukla birlikte, mağazaların ışıltılı vitrinleri sana yol gösteriyor.
Düşüncelerim caddede savrulurken, ben de o kitabın içine girmiş gibiyim.

Bir daha açıp kapatıyorum gözümü,
ve içimi tatlı bir heyecan sarıyor.
Çünkü kulağıma mutluluk dolu sesler doluyor şimdi.
Rüzgâr daha bir belirgin.
Gözlerimi hafifçe aralıyorum…
Laguna Beach’ten Catalina Adası’na bakan yönde ilerliyorum.

Sahil hıncahınç dolu.
Güzel bir Haziran günü…
Sörfçüler, top oynayan çocuklar, barbekü kokuları, deniz tuzu, güneş kremi…
Hepsi burnumda, yaşananlar yine kafamda.
“Demek ki böyle,” diyorum sahilden uzaklaşınca.
Gözümü her kapatıp açmam, beni başka yerlere, başka zamanlara götürüyor.

Ve işte şimdi yine… Aç, kapa.
Bir gondolun içindeyim; küreğin suda çıkardığı izler, ışıltılı yansımalarla gözlerimde dans ediyor, yanımda hafif bir gitar tınısı…Lido yönünden gelmişim herhalde.
Calatrava Köprüsü’nün altındayım.
Karanlık sular, gizemli bir sessizlik,
fotoğraf çeken turistler,
ve kafamdaki heybede birikmiş onlarca anı…

Şimdilik burada biraz daha kalmak istiyorum.

Bir yerden başka bir yere gitmek,
almak, vermek, üzülmek, sevinmek…
Başarı ve başarısızlıkla birlikte yaşıyoruz her şeyi.

Ben de suda süzülen bir deniz kuşu gibiyim.
Gözümü kapatıp açsam, belki İzmir Körfezi’ne varırım,
belki Paris’te Sen Nehri’nin kıyısına…
ya da Londra’da Thames’in o bulanık ama anlam yüklü sularına taşınırım.
Bütün yaşanmışlıklarla birlikte.