Önümden minik bir tekir koşarak geçiyor; annemin elinin içinde küçük parmaklarım, kurumuş kasım yapraklarının üzerinde, iyot kokusu burnumda ve sabah heyecanı yüreğimde yürüyorum. Öyle bir duygu sarmış ki bedenimi, içim içime sığmıyor adeta. Bu duygu bir ağ gibi dolanmış ruhuma ve alıp götürmüş bir yerlere; nereden nereye, yine meçhul. Çınar yaprakları mı küçüldü, yoksa ben mi büyüdüm? Sanki gökyüzü daha yakın, yollar daha kısa; istediğim an denizin kıyısında, dünyanın istediğim yerinde olabilirim. Halbuki, böyle miydi o küçük adamın zamanında? Gözüme her şey daha büyük, daha ulaşılmaz ve daha uzak gelirdi.

Zamanın içinde kaybolup, bir sürü hikayeyi doldurdum heybeme ve hepsini sindirdim ruhuma. Sınırların olmadığının farkındayım artık. Büyüdüğüm için mi tüm bunlar, yoksa bir sihir mi var, bilemiyorum…