Sayısını unuttuğum yazlar geçmiş üzerinden. Ege’nin cam göbeği gibi parladığı bir gün. Tepelerden karşımdaki ufka, bir ucu gökyüzüyle birleşen sonsuzluğa bakıyorum. İçinde bulunduğum yer ise yemyeşil bir deniz gibi; dallarıyla gökyüzüne ulaşmak istercesine uzanan ağaçlar bana kucak açmış. Hafif esen rüzgarla birlikte sayısız farklı türdeki ağaçlar adeta dans ediyor. En büyüklerinden bir çam ağacına sırtımı […]
Ağlamalı bazen insan; yanakları ıslanmalı ve gözyaşının gizemli tadını hissetmeli dilinin ucunda, neden aktığını bilmeden damlaların. Kaybedilenler mi, yoksa zaman mı peşinden ağlanan? Belki de hiçbir şey değildir; sadece derinlerden gelen bir duygu, öylesine bir sel olup gözlerinden akan. Özlemle anılan bir sevgili, insanı karanlıklarda sıkışmış bir serçeye dönüştürebilir. Hiç aklına gelmemiş, derinlerde kalmış bir […]
Önümden minik bir tekir koşarak geçiyor; annemin elinin içinde küçük parmaklarım, kurumuş kasım yapraklarının üzerinde, iyot kokusu burnumda ve sabah heyecanı yüreğimde yürüyorum. Öyle bir duygu sarmış ki bedenimi, içim içime sığmıyor adeta. Bu duygu bir ağ gibi dolanmış ruhuma ve alıp götürmüş bir yerlere; nereden nereye, yine meçhul. Çınar yaprakları mı küçüldü, yoksa ben […]
Bazen sözlerin tükendiği yerde, gözler söyler isteneni. Konuşacak bir şey kalmadığını düşünürsün; bütün yaşananlar geçer zihninden, o anın hırçınlığı arkanı döndürüverir. Belki, sonrasında pişmanlıklar içerisinde kalacağını bilsen de, artık nafiledir. Suskunluğun getirdiği soğuk rüzgârlar içini titretir. Dönüp arkanı gitmen an meselesidir. Gidersin belki de, ya da kalsan da kapatamaz aradaki mesafeyi hiçbir söz. Halbuki sussan […]
Çözümsüz gibi gözüktüğünde hayat, ortaya çıksa ve her şey hayal ettiğimiz yöne doğru evrilse. Olumsuzu olumluya, bana göre kötü olan iyiye, sevgisizlik sevgiye, güçsüzlük güce dönüşse ve çevremiz bizim renklerimize boyansa. Üzerimde pamuklu bir gömlek, altımda bisikletim ve uçuşan saçlarımla pedal çevirdikçe, hep istediklerime doğru ilerliyorum. Yemyeşil yapraklar hışırdayarak güneşle yakalamaca oynuyor, başımın üstünde. Mis […]
Müzik, gece, aşk, güzel bir koku ya da billur gibi su. Islanmak yağmurla ya da bir şelalenin suları altında kalmak kaygısızca. Teslim olmak o güce ve yok olmak bambaşka diyarlara doğru. Sessizliğin hüküm sürdüğü gecelerde, düşüncelerinin peşine takılarak koşmak, nereye gittiğini bilmeden ve sonunda huzur dolu hislere kavuşmayı bekleyerek. Sevemeden yaşanmayacağını anlayacağın bir aşk yaşamak; […]
Bir köpekle böyle yakınlaşmadan, bilmiyordum ruhumun bir parçasının uykuda olduğunu. Yumuşacık tüylerine dokunmadan, o her şeyi anlatan, doğrudan ruhuma ulaşan kara gözleriyle tanışmadan. Kokusunu içime çekmeden, kocaman bir dolunay karşımızda, yaklaşan geceye teslim olmadan önce başı kucağımda düşüncelere dalmadan. Kulakları uçuşarak yanımda koşmadan. Ona bir şey olacak diye tedirgin olmadan ve mecburen ayrı kaldığım anlarda […]
Kulaklarımda “Dragonfly” isimli şarkı, Central Park’ın doğu kenarında, 80’lerden aşağıya doğru yürüyorum. Sonbaharın hüzünlü, insanı sarsan, hayatı sorgulatan güneşi batmak üzere. Akşam serinliğinde düşüncelerimi gökyüzüne salınan bir uçurtmaya kaptırmışım. Uçurtmanın üzerinde neler yok ki! Sıcak bir temmuz ayında, İstanbul’da vişneli dondurmasını keyifle yiyen bir çocuk, Honolulu’da sahilde oturup dalgaların sesine dalmış bir genç ve rüzgarlı […]
Bazen ara vermek gerek bazı şeylere; yenilenmek, farklılaşmak ve tekrar güçlü bir heyecanla başlayabilmek için yaptıklarına. İşte şimdi yeniden deme zamanı geldi. Umarım, daha iyi dokunabilirim tuşlara, yeni şeyler söyleyebilmek için.
Karşımdasınız! Yine bir 30 Ağustos Zafer Bayramı ve siz, kırmızı zemin üzerine işlenmiş ay ve yıldızın önünde dimdik duruyorsunuz. Size bakıyorum ve mavi gözleriniz bana tüm olumsuz koşulların düzeleceğini, kurduğunuz cumhuriyetin sonsuza dek süreceğini müjdeliyor; huzur doluyorum. Akıl almaz yokluklardan, kaybolmanın sınırına gelmiş bir toprak parçasından vatan yaratılabileceğini, inanarak ve çalışarak imkansız görünenlerin mümkün olabileceğini […]
