Sayısını unuttuğum yazlar geçmiş üzerinden. Ege’nin cam göbeği gibi parladığı bir gün. Tepelerden karşımdaki ufka, bir ucu gökyüzüyle birleşen sonsuzluğa bakıyorum. İçinde bulunduğum yer ise yemyeşil bir deniz gibi; dallarıyla gökyüzüne ulaşmak istercesine uzanan ağaçlar bana kucak açmış. Hafif esen rüzgarla birlikte sayısız farklı türdeki ağaçlar adeta dans ediyor. En büyüklerinden bir çam ağacına sırtımı yaslıyorum, gözlerimi kapatıp var olmanın huzurunu düşünüyorum. Olmaktan en çok haz duyduğum, ruhumu gönüllü hapsettiğim yerdeyim. Derinden hışırdayan yapraklar ve o eşsiz kuş cıvıltılarından başka hiçbir ses yok etrafta; her şey öylesine güzel ki… Sonra gözlerimi açıyor ve yok edilen ormanları görüyorum, yani hiçliği! Duman kokusu, yeşilin yerini alan boz bir renk ve yok olan her şey. Ardında yalnızca soğuk, sessiz bir boşluk…