Kuzguncuk’u Hatırlarsın
( Anlamsız gelir bazen var olan her şey; başarıların, yenilgilerin, sevinçlerin ve hüzünlerin; sonunda kaybedeceğini bildiğin bir yarışta olmak istemezsin ve şöyle dersin kendine, “Neden?” ama cevabını veremezsin! Sonra yarını, doğacak güneşi düşünürsün ve sebepsiz yere Kuzguncuk gelir aklına, hem de bir nisan ayında. Yokuşlu sokaklarının üzerindeki masallardan fırlamış gibi duran iki katlı rengarenk tarihi evlerini, herhangi bir yerden karşına çıkıp seni şaşırtan denizini, küçük bir kahvehanede içilen Türk kahvesini düşünür ve o an kokusunu duyar gibi olursun, içini heyecan kaplar… Yaşamanın inanılmaz bir his olduğunu hatırlar ve şükredersin! )
” Beykoz’da oturmalı
Beykoz’da çalışan adam.
Fakat Kuzguncuk şirin yerdir
ve gayet nefis yapar gül reçelini
pansiyoncu Madam
ve kızı Raşel…
Aynada bir kartpostal:
bir manzara Nis şehrinden.
İskemle, karyola, konsol…
Denize nazırdı pencereleri…
Güneşte tavana suların ışıltısı vurur,
karanlık şilepler geçerdi geceleri
insanı olduğu yerde
eli böğründe bırakarak…
Selim’in odası havadardı.
Kırmızı yazmalar kururdu yandaki boş arsada.
Sağda Cevdet Paşa yalısı.
Yalıda bir tavus kuşu
bir de Mebrure Hanım vardı.
Mebrure Hanım
tafta entariler giyerdi.
Çok ihtiyardı
ve mavi gözleri kördü.
Tentene işlerdi Mebrure Hanım.
Uyanır bir beyaz güle başlar,
uyurken dağıtırdı gülünü…
Merhum Cevdet Paşa yalısında
Mebrure Hanımı unutmuşlardı…
Beykoz`da oturmalı
Beykoz’da çalışan adam.
Fakat Kuzguncuk şirin yerdir
Ve kırmızı yazmalar kuruyan boş arsadan
dünyayı zapta gidecek olan
pulsuz balıklar gibi çıplak çocukların
her akşam dinlerdi çığlıklarını Selim… ” *
- Nazım Hikmet
Recent Comments