( Tezgahlarda görünen narlar, dumanı tüten kestane veya dilini yakan sımsıcak salep. Önce lodos, bir müddet sonra karayele dönen soğuk rüzgar; arkasından yağmur, belki de kar. Geride kalan sonbaharın, güçsüz güneşle birlikte, nafile bir çabayla sıkı sıkıya tutunmak istemesi zamana. Gece pencerenden baktığında, sokak lambasının ışığı altında resital yapan kar taneleri. Yoğun sessizliği delen, ıslık çalan fırtına sesi ve hatıralara duyulan özlem. Yaşananların, hafızamızda soğuyarak hayallere karışması ve elimizde olmadan başlayan gönül üzgünlüğü. )

“Lambayı yakma, bırak,
sarı bir insan başı
düşmesin pencereden kara.
Kar yağıyor
karanlıklara.
Kar yağıyor
ve ben hatırlıyorum.
Kar…
Üflenen bir mum gibi söndü
koskocaman ışıklar..
Ve şehir
kör bir insan gibi kaldı
altında yağan karın.
Lambayı yakma, bırak!
Kalbe bir bıçak gibi giren hatıraların
dilsiz olduklarını anlıyorum.
Kar yağıyor
ve ben hatırlıyorum.” *

  • Nazım Hikmet