( Kıpkırmızı bir balonun üzerine yüzü koyun uzanmış, sıkıca tutunmuşum. Hafif rüzgar, gökyüzündeki derin maviliğe doğru sürüklüyor beni. Bu arada, etrafımda beyaz ve çeşitli büyüklüklerdeki başka balonları görüyorum. Üzerlerinde yazılar, isimler ve resimler var; o an anlıyorum ki, bunlar benim düşüncelerim. Ne kadar çok şey varmış meğer kafamın içerisinde, dediğim an, o da bir balonla yükseliyor önümden. Ardı arkası kesilmeyen kar taneleri gibi çoğalarak devam ediyorlar. Hatta, Bugs Bunny’i bile görüyorum. Ama o, her zaman ki muzırlığıyla, bir eliyle balonu tutarken diğeriyle havucunu yiyor; ” Tavşan sen nereden çıktın? ” dememe kalmıyor, bana göz kırpıyor ve yok oluyor. Tam o esnada, Nazım Hikmet’in kendi sesinden şu mısraları duyar gibi oluyorum. ” Ben içeri düştüğümden beri, güneşin etrafında on kere döndü dünya. Ona sorarsanız: – Lafı bile edilmez, mikroskobik bir zaman.- Bana sorarsanız: – On senesi ömrümün.- Bir kurşun kalemim vardı, ben içeri düştüğüm sene. Bir haftada yaza yaza tükeniverdi. Ona sorarsanız: – Bütün bir hayat.- Bana sorarsanız: – Adam sen de , bir iki hafta…- Uyandığımda, kuş sesleri, güneş ışığını yanına alarak odama konuk olmuşlardı bile! )