( Her şeye rağmen oradasın, dışarıda; biliyorum! Ama yine de sana bakıyorum her sabah, gerçekten geldin mi diye. Odamın karanlığının içine giren, ilk aydınlanma emareleriyle beraber, gözüm, yarı uyanık yarı uykulu, hep penceremde oluyor. Güneşin, insanın içine giren o dayanılmaz aydınlığı usulca artarken, koşup perdemi ve arkasından penceremi açıyorum, Esintinin etkisiyle, mis gibi kokan hava, yüzüme dokunuyor sanki; o an, kuşların cıvıltıları bir müjde gibi fısıldıyorlar bana. “Burada, geldi!” diye. Ve anlıyorum ki, sen geldin ilkbaharım. Hep, ben seni beklerdim, şimdi de sen, beni sarmalamak için bekliyorsun. )