Bir Çınarla Hayal Kurmak
“Su başında durmuşuz.
Su serin,
Çınar ulu,
Ben şiir yazıyorum.
Kedi uyukluyor
Güneş sıcak.
Çok şükür yaşıyoruz.
Suyun şavkı vuruyor bize
Çınara bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze…” *
( Aklımda bu şiirle oturdum, denizin masmavi derinliğine bakan, benim sevgili dostum çınarın, o alacalı ve görkemli gövdesine sırtını dayamış olan bankın üzerine. Derinden gelen martı sesleri, mis gibi kokan denizin cezbedici ferahlığı ve başımın üzerinde rüzgarla hareketlenen yeşil yapraklar, beni hayallere taşımak için oradaydılar adeta. Yaşlı çınarı ziyarete gelen, irili ufaklı bir sürü kuş da, hayallerime ortak olmak için konuyorlardı onun denize uzanan heybetli dallarına.
Baharın, yaz ile yolunun kesişmesine az kala, parlak yeşil yapraklar tamamıyla yerini alır o kusursuz ve ihtişamlı gövdeden çıkan kollarda. Ne zaman, bu dev gölgeli, suyu seven, varlığıyla herkese kucak açan muazzam ağacı görsem. ” Ben hep burada olacağım.” diyormuş gibi, bir duygu yaratır bende. Soğuk kış günlerini ise hayali bir figür olarak geçirir; zaman zaman, kış konukları kar taneleriyle beraber. Çünkü, hazan mevsimi geldiğinde, dallarının yeşil sakinleri bavulunu toplayan birer misafirdirler artık. Önce sararırlar, sonrasında kuvvetli bir rüzgarla bir mevsim boyu ona ev sahipliği yapmış olan ulu gövdeden ayrılırlar. Uçuşmaya başlarlar çevrede ve sonunda yere inerler; pastel renklerde bir halı misali. Tıpkı İbrani efsanesinde, Fenike’li Delilah’a aşık olan Samson’ın, uykusunda gücünü aldığına inanılan saçlarının kesilmesi gibi. O da yapraksız kalınca, yeni baharın gelmesini ve yapraklarına kavuşup ihtişamına kavuşmayı bekler sanki.
Okul hayatına ilk adımlarımı, işte bu halının üzerinde atmıştım. Annem, okula gitmem için beni, ulu çınarın yere serilmiş bu halısının üzerine basma vaadiyle ikna etmişti. Ve şöyle demişti,” Bu yaprakların üzerine bastığında hepsi sana bir şeyler söyler.” Çocuk merakım baskın çıkmış, annemden ayrılmamak için gitmek istemediğim okul, bu yol sayesinde sabahları iple çektiğim bir yolculuk olmuştu benim için. Sormuştum anneme, üzerlerine ilk bastığım yapraklar, “Ne diyorlar?” diye. O da, ” Okuyup öğrenmenin, büyük bir adam olmak, istediğin şeyleri yapabilmek için şart olduğunu söylüyorlar.” demişti. Sonraki günler, bir annem, bir ben, konuşturduk yerde hışırdayan yaprakları; zaman zaman çocuk şarkıları da söyleyerek… Böylelikle, annemin ve yaşlı çınarın ortaklığı, okuldan önce, okula gitmeyi sevdirdiler bana. Annemin sözü hala kulaklarımda, ” Bu halının üzerine bastığında, usulca hepsi ayrı bir şeyler söyler sana.”
İlkokul yıllarımla beraber, ben de dalmışım hayallere. Yüce ağacın burada bulunduğu on yılları düşündüm, kimlerin yakınından geçtiğini, nelere tanık olduğunu ve ne hikayeler biriktirdiğini. Birçok yaşanmışlık, şimdi o kocaman gövdesinin içine gizlenmişlerdi sanki. Ayrılma vakti geldiğinde, ayağa kalktım ve tüm sevgimle, özlemlerimle dokundum o güzel gövdeye, hoşçakal demeden önce. Teşekkür ettim, insanlara katkıları, ilaç olan yaprakları, gövdesi içeriden boşalsa bile, ısrarla ayakta kalan dik duruşu, dünyayı kusursuzlaştıran varlığı için ve biriktirdiğim hayallerimi de unutmadan… )
* Nazım Hikmet
Recent Comments