Bazen sözlerin tükendiği yerde, gözler söyler isteneni. Konuşacak bir şey kalmadığını düşünürsün; bütün yaşananlar geçer zihninden, o anın hırçınlığı arkanı döndürüverir. Belki, sonrasında pişmanlıklar içerisinde kalacağını bilsen de, artık nafiledir. Suskunluğun getirdiği soğuk rüzgârlar içini titretir. Dönüp arkanı gitmen an meselesidir. Gidersin belki de, ya da kalsan da kapatamaz aradaki mesafeyi hiçbir söz. Halbuki sussan ve bıraksan kendini bakışlara… Onlar, ruhunun açılan penceresidir; senin söylemek isteyip de söyleyemediklerini ya da sevgini haykırabilirler aslında. Sadece içten gelen o bakışlar bir çırpıda anlatıverir ne durumda olduğunu ve gitmekte olana haykırır, “Gitme!” diye.

Ben de bilmezdim bu kadar güçlü olabileceğini sessizce bakan gözlerin. Bana bunu öğreten, ruhumun uyuyan parçasını uyandıran Lokum oldu. Onunla öğrendim bakarak her şeyi anlayabilmeyi: özlemi, korkuyu, mutluluğu ve sevgiyi. Dakikalarca sessiz bir alacakaranlıkta, sadece gözlerimizin birbirine odaklandığı bir an, sanki ruhlarımızın kapısı aralandı. O, ta içimizden gelen saf duygular bir nehir gibi akmaya başladı ve ben işte o andan sonra anladım ki bazen sözler tükenir ama gözler anlatır her şeyi. Yeter ki bakabilelim, ruhumuzun kenarından bile olsa…