( Her şeye rağmen oradasın, dışarıda; biliyorum! Ama yine de sana bakıyorum her sabah, gerçekten geldin mi diye. Odamın karanlığının içine giren, ilk aydınlanma emareleriyle beraber, gözüm, yarı uyanık yarı uykulu, hep penceremde oluyor. Güneşin, insanın içine giren o dayanılmaz aydınlığı usulca artarken, koşup perdemi ve arkasından penceremi açıyorum, Esintinin etkisiyle, mis gibi kokan hava, […]
( Bir bahar yağmuru toprağa yavaş yavaş yağarken, damlaların toprakla buluşmasıyla oluşan kokularla uyanmak tarifsiz bir heyecan verir bana. O sabahların bazılarında, güneş de, o güzelim yüzünü göstermeye çalışır bulutların arasından; ve sen bilirsin ki, birazdan, tamamen masmavi bir gökyüzü üzerinde seninle buluşacaktır. Penceremi açtığım an, şehrin dev gökdelenlerinin arasındaki yeşil alanın, o sırada bir […]
( Karatavuk’un melodik ötüşünü, mimozaların çiçek açmaya başladığını, gökyüzündeki ayın değişimini ve akşam güneş batışındaki ihtişamı; bazen de, sevdiğimiz insanların gözlerindeki heyacanı kaçırabiliyoruz. Aslında, yapmamız gereken, sadece bakmak! )
( ” Tekil birinci kişiyi gösteren söz. ” zamir olarak böyle tarif etmiş Türk Dil Kurumu. İsim ve ruh bilimi olarak ise, ” Kişiyi öbür varlıklardan ayıran bilinç. ” Öbür varlıklardan ayrılmanın en kolay ve ulvi tarafı, bana göre, etrafınla sevgi ve saygı çerçevesinde ilgilenmek, vicdan sahibi olmak, insanlara yardımcı, çalışkan, dürüst ve ilkeli yaşamak. […]
( Fırtına ve iliklere işleyen soğuk bir arada; gökyüzü sanki alçalmış gibi, Gittikçe kararan bir hava ve arkasından kuzey rüzgarıyla birlikte gökyüzünden aşağıya süratle inen, bembeyaz üniformalı bir ordu. Çok beklemişler ve özlemle kavuşmak ister gibi savruluyorlar rüzgarla sağa sola. Sanki ne yapacağını bilmeyen yaramaz çocuklar gibi. Geceleri sakin bir havada inenler ise, o yaramaz […]
( Bardaktan boşanırcasına yağmış yağmurun arkasından, sanki gökyüzündeki bulutlar bir tiyatro perdesi gibi açılmış. Nisan ayının kararsız güneşi, maviliğin üzerinden sapsarı parıldıyor. Küçük bir serçe, yerden zıplaya zıplaya ilerleyerek, hala oluklardan akmakta olan suyun başına gidiyor. O küçücük gövdesiyle, ürkerek, ona göre bir çağlayan gibi akan suya, hayali dokunuşlarla gagasını sürtüyor ve su içmeye başlıyor… […]
( Sabah erken kalkarsanız eğer, sessizliğin içerisinden sanki yeni bir şeyler ortaya çıkacakmış gbi bir his gelir. O gün gibi, koskoca, “365” tane daha gelecek, ama hiçbiri, o ilk günün sabahındaki duyguları size hissettiremeyecek. İkinci günden sonra yine kanıksayacak ve birbiri ardına bir resmi geçit töreni gibi üç yüz altmış beşe kadar varacaksınız. Ve, o […]
( Olmasa, sanki bir şeyler eksik kalırdı; sevgiler daha heyecansız, bahar daha renksiz, geceler daha az gizemli ve ruhumuz sanki biraz daha yalnız… )
( Aralık ayının ilk günleri ve akşam saat yedi civarı. Central Park’da 5. Cadde ile 61. sokak civarına denk düşen gölete doğru ilerliyorum. Okyanustan gelen rüzgarla başlayan kar, havanın soğuğunu daha da şiddetli hissettiriyor. Park’ın ışıkları altında uçuşan kar taneleri, sanki rüzgarla oynuyorlar ve yere inmeye nazlanıyorlar. Dışarıdaki caddeden gelen siren sesleri, trafik gürültüsünün içerisinden […]
( Sarıldığımda, bütün sorunlarımın kuşlar gibi uçup uzaklaştığı, umudun ne kadar güzel bir duygu olduğunu kavradığım, rüzgarda sallanan boy vermiş buğday başaklarını düşündüren okşayışlarıyla, içime güneşi dolduran ve aslında ruhuma dokunan varlık. )