( Olacaklar veya olmuş olanlar, hepsi birer hayal değil mi? Yani, anın dışında olan her şey. Gerçekler, belki de yalanlar. Aynı, taze kesilmiş karpuz gibi kokan bir denizden, sarı saçlarının kokusu burnunuzu esir alan sevgiliden, ya da sımsıcak anne kucağından geriye kalanlar gibi; sadece hayal… )
( Beklentiler olmasa, içinden çıkılamaz olanla baş edilemez! Her tarafın karla kaplı olduğu kış gününde, bir dağ köyünde olduğunuzu düşünün. Yanan odunların çıtırtısı, dışarıdaki kar fırtınasının camları titreten sesini bastırırken, siz gelincik tarlasının başlarını sağdan sola oynatan narin çiçeklerini düşünürsünüz. Ateşin sıcağı güneşi, kırmızısı ise gelincikleri ve sere serpe doğanın kucağında olacağınız günleri… )
( Derinden gelen müzik, kapı aralığından gözüne giren güneş ışığı ve beklenen bahar, ilk mektubunu göğsümün üzerine güney rüzgarlarının ipeksi dokunuşlarıyla bırakıyor sanki. Henüz çocukluktan ayrılmış bir insanın aşkı beklemesi, denizden ayrılmış bir balığın, ona ulaşmak istemesi gibi bekliyorum eski halimizin yeniden yaşamımıza girmesini. Hür olmak sokaklarda, sevdiğin insanlara doya doya sarılabilmek ve aldığın sıcak […]
( Bir pazar yerinde, satıcının gür sesi eşliğinde varmak istediğin yere hızlı adımlarla ilerlemek. Sesleri işitmek, yüzleri görmek ve anı hissetmek. Kimsenin seni farketmemesi, kalabalıklar içinde saklanmak; sanki bir hayalet gibi. Yaşamı derinden hissederek ve olacaklara tanık olarak. Senin neden orada olduğun, kim olduğun bilinmez ve aslında bu mümkün de değildir. Çünkü sen saklısındır. )
( Şahsiyet, iyilik, cesaret, vicdan ve nezaket. Bir insanda hep birlikte var olması, kuşkusuz ki yaşamı, hem sahip olan kişi, hem de çevresindekiler için daha yaşanılır kılacaktır. Bu vasıflara var olan herkesin sahip olabilmesi keşke bir ütopya olmasaydı… )